REKLAM ALANI 1

NEYİ, KİMDEN AYIRIYORSUN!

MUSTAFA KEMAL ÖZGÜRLÜK DEMEK!
Varoluşumuzu borçlu olduğumuz aziz kumandan Mustafa Kemal ATATÜRK’ümüzün vefatlarının 77. Yılında saygı, selam ve rahmet ile…

ATATÜRK DİYOR Kİ, 
“Bana bakmayınız, benim hayatım başka türlü düzenlenmiştir…
Temel ilke, Türk milletinin haysiyetli ve şerefli bir millet olarak yaşamasıdır. Bu ilke, ancak tam istiklale sahip olmakla gerçekleşebilir. Ne kadar zengin ve bolluk içinde olursa olsun, bağımsızlıktan yoksun bir millet, medeni insanlık dünyası karşısında uşak olmak konumundan yüksek bir davranışa layık görünemez.

Yabancı bir devletin koruyup kollayacağını kabul etmek, insanlık vasıflarından yoksunluğu, güçsüzlük ve miskinliğini itiraftan başka bir şey değildir. Gerçekten de, bu seviyesizliğe düşmemiş olanların, isteyerek başlarına bir yabancı efendi getirmelerine asla ihtimal verilemez. -Halbuki, Türk'ün haysiyeti, gururu ve kabiliyeti çok yüksek ve büyüktür, Böyle bir millet esir yaşamaktansa yok olsun daha iyidir!...
O halde, YA İSTİKLAL YA ÖLÜM!''

İşte böyle sesleniyor Nutuk’ta efendiler…

Ve bilindik hikâye ile…
İngiliz Kralı VIII. Edward İstanbul’a Atatürk'ü ziyarete geldiği zaman Atatürk kendisine bir akşam ziyafeti vermiştir. Ziyafetten önce: 
- Bana derhal İngiltere sarayında verilen ziyafetler ne şekilde olur, onu bilen birisini yahut bir aşçı bulunuz! Dedi. 
Sonunda İngiliz sofra merasimini bilen bir kişiden öğrenerek sofrayı o şekilde düzene koydular... Akşam kral sofraya oturunca kendisini sarayında zannederek memnun oldu. Atatürk’e dönerek: 
- sizi tebrik eder ve size teşekkür ederim. Kendimi İngiltere’de zannettim, diyerek memnuniyetini bildirdi. 
Sofraya hep Türk garsonlar hizmet etmekte idi. bunlardan bir tanesi heyecanlanarak, elindeki büyük bir tabakla birdenbire yere yuvarlandı. Yemekler de halılara dağıldı. Misafirler utançlarından kıpkırmızı kesildiler. Fakat Atatürk Kral’a eğilerek: 
- Bu millete her şeyi öğrettim, fakat uşaklığı öğretemedim, der.

Yine başka bir söylentiye göre de, 
Şapka devriminden sonra Trabzon’u ziyaret eden Mustafa Kemal Atatürk’e vilayetin sorunları hakkında bir brifing verilmiş ve bu esnada Of kazasından Hacı Ferşat Efendi namında bir din hocasının şapka giymemekte direndiği kendisine arzedilmiştir.
Atatürk özel bir şapka hazırlatır ve hocanın huzura getirilmesini emreder. Hoca yakalanarak huzura çıkarılır. Atatürk şapkayı getirtir, kendi eliyle hocanın başına koyar ve sorar:— Hoca Efendi, sen şimdi gavura mı benzedin? Hoca Efendi bir yutkunur, sonra ‘hayır’ diye cevap verir. Hocanın başından aldığı şapkayı bu kez kendi başına koyan Atatürk,— “Ya ben” der; “gâvura benzedin mi?” Hoca Efendi ‘evet’ anlamında başını sallayarak mukabelede bulunur. Hiç beklemediği bu cevap karşısında hayrete düşen Atatürk:— “Nasıl olur?!” der; “bir şapkanın şer’î hükmü bir baştan diğerine değişir mi? ”Hoca Efendi, durumu şöyle izah eder :— Ben şapka giymeye zorlanıyor ve kerhen giyiyorum. Size gelince, devletin başısınız ve hiçbir mecburiyetiniz yokken giyiyorsunuz. Başlık aynı olsa da durum farklı ve dolayısıyla hüküm de farklıdır.
Hocanın samimiyet ve cesaretini takdir eden Atatürk, hocaya devletten aylık maaş bağlanmasını emreder. Hocanın bizzat Atatürk tarafından tahsisi emredilen bu maaşı hayatının sonuna kadar almaya devam ettiği söylenir.
Atatürk'ün Hz. Muhammed (sav)'e yönelik övgü dolu sözleri ise şöyledir:
"Tüm dünya Müslümanları Allah'ın son peygamberi Hz. Muhammed'in gösterdiği yolu takip etmeli ve verdiği talimatları tam olarak tatbik etmelidir. Tüm Müslümanlar Hz. Muhammed'i örnek almalı ve kendisi gibi hareket etmeli; İslamiyet'in hükümlerini olduğu gibi yerine getirmelidir. Zira ancak bu şekilde insanlar kurtulabilir ve kalkınabilirler.” (Urduca Yayınlarda Atatürk, A.Ü. Dil Tarih Coğrafya Fakültesi Yayını, 1979, s. 70-71)

Yazık kimlik üzerinden siyaset yapanlara, yazık bu Mukaddes Dinleri kendi iktidarları için kullananlara, insanları kutuplaştıran, ayrıştıran, ötekileştiren ve yalnızlaştıranlara… 
Hala birbirleri üzerinden geçinenlere aymazlara da yazık…

Şimdi diyorlar ki, hem dindar hem de Atatürk’çü olunmaz…
Bilimi Dinden ayırmak istiyorlar…
Dindarlar yobaz, bilim insanları ise münafık görülüyor…
Nerde yaşıyoruz biz?
Soruyorum yine neredeyiz, 
Ortaçağ Avrupası’nda mı?!...

…Ne mutlu birleştiren, kucaklayanlara…
Bir, iri, diri tutanlara…
Her zaman her yerde şefkat ile yaklaşanlara ne mutlu.
Ne Mutlu Türküm Diyene derken de bunu kastetmiştik.

Nazarımızda bu ülkeye TC Vatandaşlık bağı ile bağlı olan herkes Türk’tür.

****
KASDER BAŞKANI’NA POLİS ŞOKU
Geçtiğimiz günlerde Artvin’e kas hastalığı hakkında bir belgesel gösterimi için giden Genel Başkanımız Prof. Dr. Coşkun Özdemir’e kaldıkları Öğretmenevinde yoklama kaçağı olduğu gerekçesiyle ansızın polis baskınıyla işlem uygulanmış. Bursa’dan hareketle orada bulunan Şube Başkanımız Sn. Leyla Albayrak’ta olaya tepkili. 
86 Yaşında olan ve askerliğini 1953 - 54 yılları arasında tam 18 ay yaptığını belirten hocamız ise bu duruma hayli şaşkın ve gülüyor. 
Sabaha karşı kapısında polisleri görünce önce şaşırdığını söyleyen Prof. Dr. Özdemir, "Saat 04.30 sıralarında kapı gümbür gümbür vuruldu. Kapıyı açtığımda iki polis, ‘Coşkun Özdemir siz misiniz?' diye sordu. ‘Evet' deyince bana yoklama kaçağı olduğumu söylediler. Bunu duyunca güzel bir kahkaha attım. Ben 86 yaşındayım. 1953-1954'te 18 ay askerlik yaptım. 86 yaşındayım ve ilk kez böyle bir şeyle karşılaştım" diyerek şaşkınlığını dile getirmiş…
Tekrar geçmiş olsun temennilerimizle değerli hocam... 

***
Duyuru,
Türkiye Kas Hastalıkları Derneği Bursa Şubesi adına Kavaklı Mahalle Muhtarlığı ve sakinleri katkılarıyla düzenlenecek olan ve Gürses Gazetesi yazarlarından Sn. Hakkı Güleç Beyefendi’nin konuşmacı olarak katılacağı “İnsan İlişkileri ve Engellilik Bilinci” konulu panele davetlimsin Mudanya Halkı. 
O toplantıda kitaplarımla birlikte yer alacağım.

Tarih: 16.11.2015 Pazartesi
Saat: 13.00-16.00
Ördekli Kültür Merkezi Bursa/Osmangazi
Can Ahmet Vural
12.11.15.

Bkz: Mudanya Gürses Gazetesi


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11