REKLAM ALANI 1

İŞTE ENGELLİ

Bir arkadaşımızın ricası üzerine bu yazıyı kaleme almaktayım.
Mevcut olan bir sorun üzerine ilerlememi benden aday adaylığım sürecinde istemişti.
Söz verdim, arkasında duramadım. Hatırlattı, mahcupluğumu dile getirdim, aralık haftasını beklemesini söyledim, günü geldi, anımsattı, yanıt veremedim, cevap mahiyetinde olsun…
Efendim,
Ünlü bir düşünür şöyle der, “işini seven kişi, hiç çalışmamış gibidir” Buradan kasıtla, ya işinizi severek yapın, ya da sevdiğiniz işi yapın. Ne yaparsanız yapın, mutlaka yapmamazlık etmeyin. En kötü yaptığımız şey bile boş vermişlikten iyidir. Benim naçiz anlayışımda boş insanın şeytanı da boldur, belki de bu sebeptendir işsizlikten yahut da güçsüzlükten başıma iş ya da güç açmayı yeğliyorum. Niçin? Sakınmak için. Ruhumun bu verime ihtiyacı var, aksi doyuma ulaşmam mümkün değil.
Bir yazımda şöyle seslendiğimi hatırlıyorum, “istihdam edebildiğimiz kadar dezavantajlı birey istihdam edelim, karamsarlıkların önüne ancak iktisadi bağımsızlıklarla geçebiliriz.” –Bypass, böyle buyurdu mü’min “16. ve şahsımda dâhil olmak üzere insanların kendileriyle çevrelerine yetebilmelerini gönülden şiar edinip tuttuğumu, bulduğumu, gördüğümü yolumdan, sosyal olmaya, aktif yaşamda birlikte rol almaya davet ettim; hal lisanı ile…
Bu konuda zorunlu devlet politikalarını destekliyorum, benimle aynı ya da benzeri kaderi paylaşan kardeşlerimi iş hayatı da dâhil olmak üzere toplumsal yaşantımızda görüyor bu başarımızla iftihar ediyorum. Lakin bu noktada ilerlemenin ön koşulu olacak bir eleştiriyi yöneltmek ve yapıcılığın yolunu kaydetmek içinse alternatif çözüm önerimi de beraberinde sunmak durumundayım yetkililere, çünkü bu bendenize görev oldu.
İnsanın potansiyelinin keşfedilmesi ve dışavurumundan yanayım, nitelikle nicelik bakımından. Bu bağlamda üreten veya tüketen ekonomide bağımsızlıkların arttırılması ile yaygınlaştırmasından tarafım. Nefes alsın yeter, herkesin bu hikâyede önemli roller üstlenerek varlık sergileyebileceği gerçeğini göz önüne alır, bunun için eğitim vurgusu yapar, mesleki rehabilitasyon ile ergoterapi’ye dikkat çekerim.
Her şeyden önce insan, bir değer, kaynak unsurudur. Can bedenden çıkmadıkça rızık elden gitmez, anlayışı sağduyusundan hareketle, dünyaya gelen her birey her canlı burada kendi rızkına malik olur, çabasınca yaşar, hakkını alma davası güder. Bundan sebep hayatı makul hale getirmek, anlamlandırmak ve kavga edilesi değil, yaşanılası, uyum ve denge üzerine kılmak boynumuza borç, inandığımız dinin nişanesi, kul hakkına riayetin göstergesidir; bu, kargaşanın önüne geçebilmenin en tesirli yoludur.
Şüphesiz bu çabanın farkındayım, belki an itibariyle gelir dağılımının eşitlendiği bir ülke olamazsak da şahsımı da kapsamak suretiyle herkesin aynı haklar ile ortak yaşama akın akın iltica edişlerinin tanığıyım. Bu noktada önemli derecede mesafe kat ettiğimizi söylemekten, “çalışanın da sözüm ona çalışamayacak durumda olanın da belli zaman dilimlerinde aynı lokantada aynı menüyü yudumlarken gördüğümden” çekinmem.
Söylemek istediğim şu, ekmek kavgasına karşıyım; bunun için aslan avcılığına soyunma girişimine de veyahut da benim gibilerin aslan olma adına verdiği yersiz mücadeleye de...
Biz insanız ve insanı tanımalı, yetenekleri ile sağduyusunu yakinen bellemeliyiz. Aş için, savaşı kesip hakkaniyetle uğraş vermeliyiz. Ekmeği bölüşerek yemeliyiz, birbirimizin alın terine saygı göstermeliyiz ve aslan olacağız diye insanlığımızı yitirmemeliyiz.
Ve zaman ile emek gücünü boşa sarfı ziyan harcamamalıyız.
Şimdi bana yazan Sn. okur arkadaşın serzenişi, bir takım özel sektör ve/veya taşeron özel gereksinimli birey işçilerin, taşıyabileceklerinden daha fazla mesuliyetlere zerk ettirilip, fazla mesailere tabi tutulmalarıdır…
Benim içinse artı parantez serzeniş konusu, o veya bu nedenle, büyük ölçüde çabamız nispetince alamadığımız eğitimlerden kaynaklı, bu sahada taşeron ya da temizlik işçisi olmaya mahkûm edilişimiz, yahut bu gibi halden mazeretle fiilen saf dışı bırakılışımızdır.
Bu yukarıda bahsettiğim ilk madde doğrultusunda, ilgili merciler, ilgili şikâyet beyanlarını dikkate almalı, kimseye bir haksızlık halel getirmeden prosedür gereğini aracılar, arabulucular aracılığıyla uygulamalıdır.
Gelelim ikinci söylemime, ben isterim ki ülkemde, mucize aşklar yaşanmasa da mucize doktorlar, mucize öğretmenler, mucize akademisyenler ve hatta mucize imamlar, din adamları ila mucize siyaset erkânı – bürokratlar artsın, çoğalsın, ve bu artık mucize olmaktan çıksın, sıradanlaşsın.
Ve insanlar, kaldıramaz gerekçeleriyle iş yükünden el çektirilmelerindense, hareket alanları saptanıp bu hareketlerinin icrasında gereken elzem tedbirlerle uygulamalar öngörülsün, işyerleri donansın. Bu sayede toplumda kinetik enerji sağlansın, ekonomiye sinerji gelsin.
Ben demiyorum ki insanlar emekli edilmesin veya istisnasız herkes çalışsın, bunu ima etmiyorum elbette, sadece şunu dillendiriyorum, yürüyebilecek, koşabilecek ve hatta uçabilecek olanın önü alınmasın, hızı kesilmesin; o kimseler ki yok yere emekletilmesin.
Aile rolünün ve ailede baskın karakter genelde anne’m önemi ve desteğini inkâr edemem, dilerim ki bu kişilerin hak ve emeklerinin karşılığı noksansız ödensin, ödenmeye devam etsin. Asıl onlar emekliliğin keyfini sürsün. Çabam ve muradım, Rabbimize verdiğim sözden hareketle işte bu adınadır.
Sonra bana derler ki, “iş dünyasında merhamete yer yok Can Ahmet”
- Ama benim dünyamda var! Diyerek, bu yazıyı uzatmam ve noktalarım.

Dahi bütün insanlık âlemine getirdiğim, arınma yolculuğumda 6. Durak Savunma ‘mdan küçük bir anekdotla okuyucu kitlemi selamlarım,
“yaşamı bağımsız kılmak, bunun adına mücadele vermek mesele değil, bence aslolan o bağımlılığı ve bağlılığı nereye bağlayacağın hususudur. Yani, kimden aldığını kime adadığın… bu bağlamda doğru yolda olduğumu düşünüyor, eskisi kadar kendimde güç bulmayı ve bütün korkulardan arınıp endişe giysisini çıkarıp sadrımda güvenle huzur bulmayı umuyorum. Ve galiba yine aslolan, bu kutsal mücadeleyle ama burada ama orada iken, perdeler aralar, duvarlar aşar ve kapılardan geçer iken ve sığmaz iken için içine engin denizlere, kendinde bulduğun güven ile okurken meydanı cümle tabiat olayına, alayına, kimseyi kırmadan, dökmeden, yıkmadan ve yakmadan çıraları, edeble, takva ve sekinet ile kesip yerden tabanlarını, burçların eremediği, nefesin alamadığı o muntazam noktadan doruklardan aşağıya parça parça fikirlerin, düşüncen, seni sen yapan yaşam tecrübenle bir olup yağman... Bunun için kimsenin bineğine, fitili, boranı, deparı, ihsan ve ikbaline ihtiyacın yok, görünen sana yeter, bu his ve heyecan bana yeter.”

Dahi verdikleri üstün çaba ve mücadele azmi neticesinde hak ettikleri başarılara gururla ve sebatla ulaşan arkadaşlarımızın başarı öyküleri dinlenmeli, rol model olarak, itici veyahut lokomotif güç olarak sahneye konulmalı ve biz dezavantajlı kesimlere ilham veren hikâyeler başlığı altında yansımalıdır.

Gereğini gerek gördüğümden rica ederim.
/ #canahmetvural & Can Ahmet Vural
www.canahmetvural.com
15.12.19.7


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11