REKLAM ALANI 1

ŞİDDET BİR KÜLTÜR DİLİDİR

Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele ve Dayanışma Günü’nde yaş, cinsiyet ve sınıf ayrımı farkı gözetmeksizin söz konusu şiddetin bir saldırganlık eğilimi olduğuna, bu eğiliminde insanda psikolojik ve kalıtımsal geçiş yollarını ayrı bir kenarda tutup büyük oranda kültürden kaynaklandığı gerçeği iddiasını ortaya atarım. 
Yani, bana göre şiddet, bir kültür meselesidir, etkileşimden doğar.
Her şeyden önce insan, çevresiyle etkileşimde bir sosyal varlıktır. Bu sosyal iklimde kendi oluşumunu, varlığı veya doğasını, yaradılış fıtratını yahut huyunu, iyiden iyiye açığa çıkarmak, korumak, yaşama eylemini gerçekleştirmek ve bütün iddiasını ispata kalkışmakla yükümlüdür. Kısa ve öz hayatında, çeşitli sebepler ve vesileler aracılığıyla güvenli ve kararlı yaşam duruşunda koşulların verdiği yük ve çilelere dayanamayıp yıkılmamak üzere bir takım desteğe ihtiyaç duyar insan. Sanırım topluluklar böyle meydana gelir, gereksinimdir. 
Sen buna menfaat dersin, ben ise dayanışma. İçinde, kültür saklar.
Ne diyordu filozof, “insan insanın kurdudur” başka bir nazardan “yurdu”dur aslında. 
Yetişmek için anne-babaya ihtiyaç duyar insan, bunun için aile olgusu elzemdir. Aile toplumun en önemli kurumudur, bu kurum da insanların huzur, barış ve refahını sağlamak, korumak maksadıyla oluşturdukları bizzat devlet organizasyonu eliyle kurulur ki kurulmak zorundadır; çünkü bu daireyi en iyi devlet himaye eder.  
Belki de biz insan toplulukları devleti bu gerekçe ile kutsal addediyoruz.
Artan nüfus yoğunluğu, giderek tükenen tabii kaynaklar, sürekli metalleşen hantal ve şişko dünya, faydacılık, kolaycılık, hazır ve hızlı tüketen, bunun sonucunda tükenen insanoğlu, hemcinslerini yararsızlığa, bencilliğe, “Rabbena help bana” tarzı yaklaşımlar neticesiyle süratle yalnızlığa, doyumsuzluğa ve bölük bölük boşluğa sürüklemiştir. 
Bu dar boğazlığın, çaresizlikle umutsuzluk kıskacının getirisinde de insan, bağlı olduğu değer yargıları ile toplum kümesinden uzaklaşarak sözde tek başınalığın keyfini bir müddet çıkarır ve yaşam mutluluğunu absorbe edemeyince de ayakta ve hayatta kalma savaşı verir. 
Bu durumun sosyal statüyle alakası yoktur veya maddi olanak ve koşulların, hiçbir ilgisi yoktur! Zannımla gözlemim o dur ki, ancak kâmil insan veya kemale erme yolunda önemli derecede mesafe kat eden şahsiyet sahipleri yaşadıklarından sonuçlar güderek derslerini alır ve problemlerle başa çıkma konusunda büyük ölçüde başarı kaydeder. 
Aksi karşılaşılan sıkıntı, boyutları ne olursa olsun, bir israfın tezahürüdür. İsraf ise bir işte ölçüyü kaçırmak, deyim yerindeyse bireyde dingilin ya da şakulün kayması, durumudur.
Bu gibi hallerde haddim olmayarak doktor reçetesi, sevgiyi tavsiye etmekteyim. Bunun da alımını değil, belki de karşılık ummaksızın çokça salımını. Çünkü yalnız seven insan öfkeyle zaman yitirmeyecek kadar aklı başında, dingin kişidir; diğeri ise tutmayan hesaplara söver de söver. 
-Ee iyi de kültür bunun neresinde, dersen? “aksettiğinde” derim. Aksedilen özelinde, yani davranışta... Burada esas hareket, toplum oluşumunun medceziridir ve senin ona kattığın ters etkin, tepkin. Onun için sözlerimi, Dalai Lama ‘nın şu vecizesiyle tamamlıyor, benim dinim nezaket ve iyiliktir, diyorum. 
Adab-ı muaşeret kuralları ve özgürlükler hududu çerçevesince kimsenin dili, dini, cinsiyeti, fiziki ve sosyal durumundan sebep ayrımcılığa uğramadığı, görmek istediği saygıyı muhatabına da gösterdiği, küfür lisanı olan şiddetin, kâğıda, canlıya hiçbir şeye ve hiçbir yere tevessül etmediği tevekküllü bir dünya düzleminde buluşmak ümidiyle…
Yaşam amacı ile mücadele azminin tükendiği noktada şiddet başlar, böylesi bir dışavuruma da bizden 0 tolerans notu ile insanları daha çok okumaya, anlamlandırmaya ve adanma yoluna davet ederim.
-/ Can Ahmet Vural -21.11.2019.4

 


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11