REKLAM ALANI 1

CESUR VE DEZAVANTAJLI

Victor Hugo’dan…
“Namuslular da namussuzlar kadar cesur olmalı.
Şimdiki toplum içindeki sosyal hayat kötüdür. Fakat insan yaratılış olarak kötü değildir, kötülüğün kaynağı kanunlar ve adetlerdir.
Eğer günah ilahi sureti karartırsa, vicdan acı bir hoşnutsuzlukla ruhu huzursuz eder.”

Bu haftaki yazıma farklı bir şekilde başlamak istedim,
Nereden başlasam diye düşünürken klasiklerden yukarıdaki sözler düştü aklıma, bütün konumun özetidir o yazılanlar. Bu kısırlığım için beni bağışlayın ve okumaya devam edin.

Sefiller ’in yazarı Victor Hugo’dan aldığım ilhamla,
Öncelikle ülkemde dönen furyaların, sebep olunanların, getirilerinin ve götürülerinin az çok farkındayım... Her olana bitene ses çıkartmıyorum artık, sabrediyorum. Çünkü etrafımda kopan o kadar çok gürültü var ki, bunca gereksiz yüksek yaygara arasında sesimin bir şekilde basılacağını veyahut kökten gideceğini iyi biliyorum ve ben de yerine farklı bir şey yapıyorum, susuyorum. Düşünüyor ve kendimle yüzleşiyorum. Aksi değil, aksine hareket ediyorum. Kendimi bir kez daha tanıyorum; arzu ve isteklerimi değil, gerçek ihtiyaçlarımı tanımlıyorum. Ve kendimi daha güzel, daha anlaşılır, daha net ve daha mert ifade etmenin yollarını arıyor ve bu süreçte aklımı, kalbimi, ruhumu ve ardından karnımı beslemenin gayretiyle gayesini taşıyorum, hem de hatalarımdan edindiğim derslerle. -E, memleket? Tabiki de memleket için, çünkü bu vatanın sana, yani seni sen yapan senin sağduyuna ihtiyacı var. *Sağduyulu olmak nedir? Zor ve çetrefilli kriz anlarında aklı selim hareket ederek olumsuzlukların üstesinden gelinebilen doğru yol ve yöntemlerin gerçeklere dayalı izlenmesi, olayı.  
 
Gündemden bi havadis anektodla, Çin’de oluşan hava kirliliğinden gireceğim konuya ve sonrasında bir yerlere bağlayacağım yine; Ölümcül risk seviyesinin üzerinde seyreden bu hava kirliliği, Çinlilerin hayatını olumsuz etkilemekle beraber pek çok gündelik yaşamsal aktivitenin de önüne geçiyor. İnsanlar maskesiz dışarı çıkamıyor, parklarda bahçelerde gönül rahatlığıyla egzersizini yapamıyor, evcil hayvanlarını gezdiremiyor, engelli, yaşlı ve solunum hastası vatandaşlarını evlerine hapsediyor... Bana öyle geliyor ki orada bu kirlilikten nasiplenmeyen neredeyse yok gibi… Gidip de gördüm mü? Yoo, tahmin ediyorum. 

Gelelim tüm dünyada yaşanan ve etkisi bize kadar ulaşan genel ahlaki kirliliğe…
Buradan başka nereye geleceğimi sandınız ki? Bütün derdim bu ahlaki kirlilik ve onun yol açtıklarıyla… 

Son zamanlarda bir haber dolanıyor internet ortamında, 
Bir yasak aşk faciası ve onun sebep oldukları…
Dağılan bir aile; kayıp bir koca, kendi rızasıyla kadın sığınma evine yerleşen hamile eşi, hanımefendi… Dünürler seferber olmuşlar dağılan bu aile için, tek istedikleri kaybolan adamın bir an önce bulunması ve hamile kadının evine geri dönmesi. Tv. programlarından çağrılarını yenilemekteler. 9 Ocak Müge Anlı’nın program tekrarından gördüm işin özünü. O da kardeşimin telefonuyla, -abi, dedi, programı izlemelesin. Önce, özeti izle anlarsın, dedi, sonra, bana bir link attı, part 4, üçüncü dakikadan sonrası, yazdı... hemen açtım, gördüğümde şaşırdım, gördüklerime şaşırdım. Keza olayın zanlısı, yuvayı dağıtan, adamın ortadan kaybolmasına sebep olan ve en son görüşülen kişi S. Özaydın’dı. Zanlı, diyorum, hala şüpheli... Bilmiyorum, sonrasında ne oldu? Bu yüz kızartıcı hadiseden herkes gibi ben de büyük utanç duydum, yazıklar olsun, dedim içimden… 

Niye mi?
Bu tekin olmayan şahıs S.’le bir zamanlar (2011-2012) ismim aynı kitapta geçti, bu onun teklifiydi. Yeğenimi de dahil ettik bu kitaba, kitabın adı Düşünce(Sizsiniz)... O zamanlar Devlet(Sizsiniz) adında bir kitabı vardı malum şahsın, Kestel Milli Eğitim’de şef, müdürdü, aile büyüklerim hiç haz etmediler kendisini, bana defalarca uzak dur ondan, dediler. İyi niyetlidir sandım, milli eğitim kökenli olmasından, kendisine bir saygım ve hürmetim vardı. Hasılı kullanıldığım hiç aklıma gelmezdi, beni uyardıklarında, olsun ya, ben de onun çevresine yayarım düşüncelerimi, fena mı, derdim. Çok sık rahatsız ederdi. Görüşmelerimizde genelde Düşünce(sizsiniz) kitabının üzerinde dururdu. Yayınevini bile ben tavsiye ettim, hatırdır, gönüldür aldırdık kitabı yayına, iş çığırından çıktı, kitabın yarısına öyle ya da böyle bir şekilde kondu. Yalan yanlış bilgilerle cebini doldurdu. Anladık, istismar ediyor, iyi niyetleri kullanıyor ve insanların zaaflarından vuruyor. Nitekim, Karaman’ın koyunu fazla sürmedi bunun da oyunu, maske düştü gerçek yüzü göründü. 2. Baskı yok! (İptal) dedik. -Bir daha kesinlikle sizinle kitap çıkarmaya ve dahi yan yana yer almaya yanaşmam asla. Konuşmalarımız kayıtlı, duruyor. Annem de telefonla konuştu, aramaması hususunda da net uyardı, nitekim kavga patırtı kopardık bağları…

Ve ben sonrasında, böyle biriyle bir zamanlar diyalog kurduğum için büyük pişmanlık yaşadım. Kestel davetinden bahsetmedim uzun sürer, diye ama ben iyiliklerin altında kalmadım, kalmak istemedim… lakin görüyorum ki, bu iyilik değil, bu kötülük. Dikkat edin. Böyleleri aramızda kol geziyor. Gelen tehlikelerine karşı son derece duyarlı olun, sorumlu davranın. Ve asla (zaaflarınızı) tam olarak açık etmeyin.

Bu kadar kirliliğin arasında temiz kalmak çok zor biliyorum ama temiz kalmak için çabalayın ve çevrenizi kirletmeyin. 
Ya da arınmaya çalışın!
Pişmanlık seni çağırıyor, kulak ver.

Can Ahmet Vural
12.01.17.3


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11