REKLAM ALANI 1

YA HERRÜ YA MERRÜ

Kati suretle bağışlanmayacak günahlardandır, “Riya”

Bir de hepimizin yakından bildiği “Kul hakkı” var…
Ve yersiz “zan” ları da bu mevzu içerisine katalım,
Çünkü suizan ve ondan kaynaklı kanaatleri de yüce Allah kâinat kitabı Kur’an ‘da şöyle lanetliyor, “Zan ve iftirada bulunanlar kardeşlerinin ölü etlerini yemiş gibidirler” …Artık ötesini biz düşünelim… he bir de bundan şu masivada kar edenler var, işte onlaradır hep sözlerim…

Kötü bir döneme bodoslama girdik ve şimdi daha kötüsü bizi bekliyor. Bunu görmek için kâhin olmak gerekmiyor ve yahut toplum mühendisi… Yaptıklarımızla çağırıyoruz kötüyü, oradan biliyorum günümü. Dinmeyen bir acıyla yanıyor, kanıyoruz topyekûn, net hissediyorum. Devrini alamadığımız bir hızla ilerlerken, Aladağ’da yanan sadece küçük bedenlerimiz değildi, Aladağ’da bizden geriye iyi kalan her ne varsa hepsi yandı, bitti, kül oldu... Siirt’te toprak altında kalan sıra dağlar, koca çınarlar değildi elbet, güzel ve salih amellerimiz boşa çıktı, kiri, pası kaldı. 

Dövene elsiz sövene dilsiz olmamız gerekirken vurandan daha gaddar ve sövenden daha arsız hale geldik, getirildik. Hala da devam ediyor bu bozgunculuğumuz. Merak ediyorum, bundan kim kazançlı çıkıyor, diye. Yok arkadaş, biz savaşmasını bilmiyoruz. Neyin uğruna savaşacağız, bizi birleştiren müşterek değerler nedir, Sahneye konulanlar, bize yol yordam gösterip üzümün salkımını sallandıranlar mı? Bizi üzümle aldatanlar mı?  Üzümün hayalinin peşine düşürüp uğruna bizi ayrıştıran, çatıştıran, parçalayanların mı? Ben onların alayının yolunu yalanlıyorum. Bir Olan, birleştiren ve de kucaklayan erdemlilerin yoluna katılıyorum. 

Anlamıyorum,
Siyonizm şirketleri, Facebook ve Twitter’da sokakları tüten İsrail’e beter ol, diyerek boykot mesajlarını, tepki twitlerini… 
Anlam veremiyorum, 
Nimetinden yararlandığım Microsoft’un Oficce programında bu satırları hazırlama teşebbüsüme,
Ardından yine yazılım mühendisliği onlara ait olan ve bütün bilgilerimi barındıran e-posta adresimden bu gönderinin gazetemizle buluşacağına hiç ama hiç akıl edemiyorum. Ve tüm bunları yaparken doğruyu bilip, görüp kâğıda dökememenin acısıyla kavruluyor, kıvranıyorum. Neden mi? Bu esaret yükünden...

Kuru ve boş tehditlerin bir önemi kalmadı şu zamanda. Hayat eylem ve istikrardır, gerisi boştur. Davamız ise bu olmalı, ekonomik, siyasi ve kültürel bağımsızlığımızı kazanmak. Bilişim çağında yaşıyoruz, kendi yazılım teknolojilerimizi geliştirmemiz ve desteklememiz lazım. İt dalaşını bırakıp gerçek kavgamıza dönmeliyiz. Üniversitelerimizde siyaset değil, bilim üretmeliyiz. Siyasi söylemleri okullarımızdan derhal çekmeli, yükseköğrenime daha fazla öğrenci yetiştirmeliyiz. Laf değil, buluş üretmeliyiz. Çiftçimizi desteklemeli, köylümüzü yerinden etmemeliyiz. Köy Enstitüleri’ne geri dönmeliyiz. Sonrada o aymazlara şöyle demeliyiz, “Bana hayatımı değiştirecek ve düzenimi yoluna koyacak bir harf öğretenin kırk yıl kölesi olurum.” O doğru harfi de onların gözlerinin içine baka baka yaşama dökmeliyiz. Allahuekber.

Kadın, istismarı, çocuk istismarı, yaşlı istismarı ve engelli istismarı... Bunlar hep güçlünün güçsüze, savunmasıza istismarıdır. 3 Aralık Dünya Engelliler Günü’nde “istismara dur!” Diyerek o güçlülere şöyle seslenmek istiyorum, Çekin kirli ellerinizi artık üzerimden, benim sizin merhametinize ihtiyacım yok. 

Ve devam ediyorum, 
Onlar bana açık açık diyorlar ki, rüzgâra göre yalpalıyorsun Can Ahmet…
Bense içimden onların gönüllerine kitaplarımla şöyle haykırıyorum,
-Hayır! Asıl o rüzgâr ve yağmurlar kuvvetini benim yalpalamamdan alıyor.
Yani, beni yerimden oynatan, dünyamı bozup rahatımı kaçıran ve başınıza kara bulutları çağıran sizsiniz! Sizin bana bakışınız, yaklaşımınız. Oku, gör.

Bu üç aralıkta da,
Sabır Ya Hu,
Medet Ya Hu,
Edep Ya Hu.

Can Ahmet Vural
01.12.2016.4


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11