REKLAM ALANI 1

23 Nisan Mesajı

Yeryüzündeki tüm çocukları gönül tahtlarında ilelebet ağırlamamız temennisiyle 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı kutlu olsun. Üzerimize emanet edilen bu Halk Egemenliğini tebrik eder, bayramlarımızın ilelebet payidar olmasını diler, bize bu emaneti bırakan Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk ve ecdadımızı saygı ve rahmetle bir kez daha anıp aziz hatıralarına şükranlarımı sunarım. 

İstişare…
Kalplerinde hiçbir kötülük bulunmayan, yüzleri riyasız ve mamalarına entrika bulaşmamış, vecibelerden uzak, dili, dini, ırkı, rengi ne olursa olsun tüm kardeşlerimin gözünden dünyaya bu kez de bakmayı dilerim.

Daha ne kadar büyüyeceğiz bilmiyorum ama bir çocuğun dünyası kadar hiçbir zaman büyümeyeceğiz!

Görünenin ötesinde görünmeyende saklı çocukluk anılarımız.
En büyük adımlar 0-14 yaş arası atılır. Mesafeler buna göre daralır yahut genişler. Yol bu mevsimde şekillenir, boyut ve anlam kazanır. Farkındalığı patlak gözlerde, yaralı dizlerde, bere içindeki kollarda ara (şiddet hariç)! 

İşaretle, 
Hele ki, iki yahut dört tekerlekleri bisiklet, iskemle vb. icatlardan da düştün mü çocuk olmuşsundur sen arkadaş. Teşbihte kusur olmazmış, hız tek tutkumdu çocukken. Örnek aldığım adam merhum Ahmet dayım da hızlı yaşardı, aramızdan da öyle ayrıldı. Allah ona rahmet eylesin, toprağına güç gitmesin. Hız babadan bana geçti, yılların dericisi nam-ı diğer Arap Kemal tam 25 sene boyunca ehliyetsiz araç kullandı. Tam 42 yaşında ehliyetini aldı. Felsefesi, “ehliyet aracı götürmüyor” idi. İnsan ilişkileriyse son derece olumluydu.  Bu onun için hep kazanım oldu. Kaç kere müeyyideden döndü ya da kaç kere cezaya çarptırıldı bilmiyorum ama davranış notlarından hiç sınıfta kalmadı. 

Yine ben… Bilemezdim sandalyemden defalarca düşmenin bu kadar önemli olduğunu. Sene 1996-1997 bir gurup azılı arkadaşla beraber Gündoğdu mahallesinde yol boyunca kendi dünyamızda inşa ettiğimiz, genelde oyun koçluğunu üstlendiğim muhtelif müsabakalar içinde bulurdum kendimi. Ya ben arkadaşlarımı çok iyi yönlendirirdim ya da öyle sanır, yönetilirdim. 

Genelde oyunda kullanılan üzerinde oturduğum tekerlekli sandalye olurdu. Mahallenin bir ucundan öbür ucuna dakika tutar koşardık. Doğrusu ben yalnız anın tadını çıkarırdım. Zamanda yolcuğa tanıklık ederdim. Saniyeleri de ben sayardım. Sandalye belirli bir hıza ivmeye ulaştığında aşınmadan kaynaklı ön lastikler sarsılır düşeceğimin sinyalleri gelirdi, aldırmazdım. Ona rağmen “daha hızlı daha hızlı” diye bağırırdım. Sürat, küçücük simamda anlam kazanmıştı. Yere çakılmış sağ kaşım patlamıştı… 

Yine bir gün, 2000’li yıllar, kukla oyunu oynarken saklanmak maksadıyla mahallemizdeki komşularımız almancıların otoparkında sote bir mekân bulmuştuk. Arkadaşlarım beni oraya saklarken gene sandalyemden yere düşürmüşlerdi. Bu defa da diz kemiğimi çatlamıştım. Geceler boyu uyuyamamıştım. Sol ayağım sağ bacağımdan beş santim kısadır. Acısı geçti ama hatırası kaldı.

Mesela en ilginci, mahalle maçları yapardık. Bir bilseniz, çok işgüzardım. Maçlarda genelde kaleye geçerdim. 30 numara ayakkabılarla aralıksız dokuz adım sayardık kaleyi. Sandalyemle beni yan koyduklarında kaleyi kaplardım. Velhasıl aranılan kaleciydim. Top bana çarptığında yakalamış oluyordum ve top bana çarpıp kaleye girerse o gol sayılmazdı. Boyumu aştığındaysa, “boyumu aştı, olmaz” derdim. Yasalarım vardı benim. Arkadaşlarım güvenirlerdi adaletime ve tabii olurlardı ona. Nitekim Mevla, farklı kıldı, sorunlu kılmadı. Kendince sorun çıkarmadan bir hayat sürdürdük. Annem arada camdan beni kontrol ederdi. Beni kalede gördüğü zaman camdan sarkıp bize kızardı: “Ahmet yine mi kaleye geçtin sen, çabuk alın Ahmet’i kaleden” anneme, “gir içeri” derdim. Rahat bırak beni! 
Sonra Allah’a dua ederdim -nolur top bana çarpsın diye.

Hâsılı ameller niyetlerden gelir ve öncelerin devamıdır. 12 yaşında takım kurmuştum. Kulüp başkanı ve isim babasıydım. Takımın adı “THE KİNG OF THE FUTBOL” du. Civar mahallelerden seçme arkadaşlarla oluşturmuştuk bu takımı. Kaptanı Bayram Hacıoğlu’ydu. Harun Dayı forvetti. Topa sağlam vuruyor diye seçmiştik Harun’u. Gönülsüz oynardı ama ben onu Hakan Şükür’e benzetirdim. Takımın armasını ablam Pınar’a tasarlatmıştık, forma ve krampon desteği içinde bakkaldan destek istemiştik. Bu isteğimiz geri çevrilmişti. Bizde guaj boyalar ve uzun kollu atletlerle kendi formalarımızı tasarlamıştık. Galatasaray formalarından halliceydi. Bayrağımız yoktu ama bir yastığımız vardı, uğurlu olduğuna inanırdık. Onu da anneanneme diktirmiştik. Bu yastığı gittiğimiz her maça taşırdık. Oyunu izlerken bacaklarımı uzatırdım ona. Maçlarımız, gazozuna, kolasınaydı.

Boş zamanlarımızda mahallede çekiliş satardık. Oradan gelen gelirle takımın ihtiyaçlarını ve kaybettiğimiz kolaları karşılardık. Uyanıktık velhasıl. Bizden beklenilene layıktık. Görev adamıydık. Hayatı oyuna alır, hepimiz üzerimize düşen rolleri yerine getirirdik. Husumetimiz cipsten, tasodandı. En büyük dargınlıklarımız en fazla bir gün sürerdi.

En nihayetinde yine değişmedik, aynıyız.
Değişen sadece kıyafetlerimiz, telaşelerimiz ve olaylara bakışımız oldu. Hızla gelişen dünyada Hakk din İslam dışında hiçbir akımın kulu olmadık O’na çok şükür. Dediğim gibi, onlar birer maske. Bizler, hala maskelerin arka yüzündeyiz. Eriş kendine, ulaş, çünkü sen hala çocukluğunda saklısın. 

Her çocuk bir mimardır ve sen ona vesilesin, geleceğe vesile…
Çocuklarını kapatma ve karartma ki geleceğimiz ışıldasın.

*****

Kesinlikle çocuklar çalıştırılmamalı ve evlendirilmemelidir. Bunlar günümüzün ve de yarınlarımızın en önemli sorunlarını gündeme getiriyor. Çocuklara yönelik her türlü şiddet unsuru aslında kendimize atılan derin darbelerdir. Velhasıl bu darbelerin altından hiçbirimiz kalkamayız. Böylesi davranışlar bizlerin hayatlarında kalıcı hasarlara yol açarak dönüşü olmayan uçurumlara doğru bizi sürükler. Onun için, güçlü yarınlar adına çocuklarımıza bugünden sahip çıkalım!

*****

Ben bir inancın ürünü’yüm derken de, canım anneciğimin yaşamı boyunca bana duymuş olduğu o büyük inancın sonucu olduğumu vurguluyorum, düşünüp ibret alalım diye bahsettiklerimde nice dersler vardır.


1/C 2/C 3/C 4/C 5/C 6/C ikinci dönem 6/B 7/B 8/A Davutkadı Eşref Evcil İlk Öğretim 23 Nisan kutlu olsun.
Bayram, Gökhan, Samet, Semih, Emirhan, Tuncay,  Tuğrul, Emir, Harun, Mete, Oğuz, Selçuk, Ömer, Can, Kadem, Ufuk, Umut, Ali, Ramazan, Yusuf, Tolga, Yunus, Kürşat, Mevlüt, Bostan Ali, Murat, Mehmet, Hakan, Bekir, Hasan, Yücel, Muhammet… Arkadaşlar kutlu olsun.

Andan ibaret
Can Ahmet

Bu hafta sosyal medyada buradayız
#23nisankutluolsun


PAYLAŞ
REKLAM ALANI 11